Ülkücü-Bozkurt düşüncenin kaynağı Türk milliyetçiliğidir, çünkü maksadı; Soylu Türk milletine hizmet etmektir. Milliyetçiliğin en kısa ve en öz tarifi milletini sevmektir, milletini sevmeyenin hizmeti güzel ve başarılı olmaz ki, ona hizmet iddiasında bulunabilsin.

Uzun yıllardır süren yoğun düşman propagandaları neticesindeki dejenerasyon, kitlelerin tamahkarlığı, insan nefsinin zafiyetlerinden ötürü sevdiğimize kızsak dahi onu yıpratacak, bizden onu ayıracak, aşağılayıcı söz sarf etmek haddimize olmamalıdır.

Sevdiğimiz bizi dinlemek, bize uymak mecburiyetinde değildir, mecbur olan hizmet iddiasında bulunanın kendisini anlatabilmesidir, kısacası eksiği kendimizde aramalıyız......

Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı.

Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır.Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesir eden bir olayından doğduğuna inanılır.

Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarak vasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbette önemli bir yere sahip olacaktı. ....

Çanakkale denince ilk akla gelen destanlaşan Çanakkale şehitleridir.Yaşadığımız bu mukaddes toprakları bizlere vatan toprakları olarak bahşeden ecdadımızı ve şehitlerimizi her zaman olduğu gibi yine minnet ve şükranla anıyoruz.

Hiç gözünü kırpmadan ölürsem şehit, kalırsam gazi desturu ile cepheden cepheye koşarak adını kanları ile tarihin altın sayfalarına yazdıran. Bu mukaddes toprakları bizlere vatan olarak bırakan ecdadımıza ne kadar minnet duysak arkalarından ne kadar fatihalar göndersek azdır.

Öyle ki, cihanın en azılı orduları dururken karşılarında ve imkansızlıklar had safhalara ulaşmışken. Düşman İstanbul’a varmasın diyerek. Mevziilerinde dahi göğüslerini siper eden bir mehmetçik vardır ....

Hep düşünmüşüm, kendi kendimi sorgulamışım, Millî Mücadeleye Kerkük’ten, Osmanlı ordusunda olanların, İstiklâl madalyası alanların dışında katılım olmuş mudur? Olmuş olsaydı bir Sivas, bir Gaziantep veya Şanlıurfa gibi Kerkük de millî sınırlarımız içerisinde kalır mıydı?

Yaptığımız araştırmalarla, isimlerini tespit ettiğimiz 21 kişinin gönüllü olarak İstiklâl Harbine katılmak için yola çıkanlardan, Salih Medenî, Kaymakam Rauf Bey, Muallim Ali Mehmet Efendi, Tevfik Hürmüzlü, Sami Neftçi gibi merhumların isimlerini tespit etmiştik.

Bunlardan Bektaş ve Şemseddin Efendiler İstiklâl Harbine katıldıktan sonra Adana’da, Rauf Kölemen harpten sonra Ankara’da zamanın muhasebe müdürlüğünde çalışmıştır ve Atatürk’e maaşını götürenlerdendir.

Eskiler had-nâşinaslık derdi; şimdi haddini bilmezlik diyoruz. Toplum içinde haddini bilmezler çoğaldıkça kelimenin daha çok kullanılması beklenir. Fakat tuhaf bir çelişki sonucu haddini bilmezler arttıkça kelimenin kullanımı azalıyor. Galiba bunun sebebi, hadbilmezliğin normal karşılanacak derecede artmış olmasıdır.

Öyle ya, her şeyden anlayan cahiller ortalıkta cirit atıyor. Yoksa meydanlarda nutuk atıyor mu desem!.. Gelelim asıl konuya. Siyasetçinin biri bazı emekli orgeneralleri kastederek “Allah’a çok şükrediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş.

Yoksa bunların savaşacak hâlleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar. Darbelerle uğraşmışlar. Kafalarına göre işler yapmak için dış güçlerle bile işbirliği yapmaktan çekinmemişler” diye konuşmuş. ....

Bu gün çok erken kalkmıştık. Traş olduk. Maratalarımızdan birer yudum su içip. Toprakla teyemmüm ettik.  Siperlerimiz ölüme beş dakikalık mesafedeydi. Huşu ile saabah namazını kıldık. Siperlerimizin kenarlarında bulduğumuz çiçekleri sol yakalarımıza taktık.

Bu gün düğün günümüzdü. Gelinliklerimizi giyindik. Süslendik. Bayrağımız nazlı nazlı dalgalanıyordu. Sanki bize; "Bana kan lazım" diyordu.

Derken kumandanın emri okunmaya başlandı.... "EY YİĞİTLERİM, KAHRAMAN ECDADIMIN EVLATLARI, YÜCE TÜRK MİLLETİNİN ALPERENLERİ, OĞUZ ATAMIZIN BIRAKTIĞI MİRASA CANIYLA KANIYLA SAHİP ÇIKAN CİVANMERTLER, EY MEHMETLER...

AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Gül’ün  “Kürt sorunu” konusunda önemli gelişmeler olacak açıklaması, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile ABD Başkanı Obama’nın PKK’ya af için nabız yoklası ve bazı emekli generallerin teröristlere karşı verilen silahlı mücadeleyi eleştirmesi şehit ailelerini çileden çıkardı. 

Şehit Anneleri Derneği Başkanı Pakize Akbaba, ezelden beri bu toprakların kanla alındığını belirtip, “O şekilde konuşmalar yaparak bazıları PKK’nın ekmeğine yağ sürüyor. ABD’ye hoş görünmek için yapıyorlar. Ama şehit annelerinin içi kan ağlıyır” dedi.

Hayatlarının alt üst olduğunu kaydeden Akbaba, “Bizi karanlığa mahkum eden evlatlarımızın şehit olması değil bu konuşmalardır. Şimdi de PKK’dan da mı özür dileyecekler? . ...

Doğu Türkistan'ın efsanevi lideri merhum İsa Yusuf Alptekin'in oğlu Ilgar Alptekin, Doğu Türkistan'da hamile kadınların zorla kürtaj yaptırıldığı, 100 binlerce insanın kısırlaştırıldığını, ayrıca Kur'an-ı Kerim öğretilmesi ve ibadetlerin yapılmasının yasaklandığını, camilerin ibadete kapatılarak 'domuz ahırı' olarak kullanıldığını söyledi.

Ilgar Alptekin, Türk Ocağı Samsun Şubesi'nin organize ettiği "Esaret Altında 60. Yılda Unutulan Ata Yurt Doğu Türkistan" konulu toplantıya konuşmacı olarak katıldı.

Türk Ocağı Samsun Şubesi Konferans Salonu'nda yapılan toplantıya Vali Yardımcısı Taner Genç, İl Kültür ve Turizm Müdürü Yüksel Ünal, Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Necmi Çamaş, Türk Ocağı Samsun Şube Başkanı Tuncer Çağlayan, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.....

Geçtiğimiz 12 Mart İstiklâl Marşı’nın kabul edildiği gün ve Mehmet Âkif Ersoy’u anma günü olarak kutlandı. 12 Mart’ın milli günlerimiz arasına girmesi 1990’lı yıllardan bu güne kadar gelen uzun bir çabanın sonucudur.

Türkiye Yazarlar Birliği başta olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşunun çabası sonucu 12 Mart mili günler arasına girebildi.

TBMM tarafından 2007’de çıkarılan kanunun nasıl uygulanacağına ilişkin yönetmenlik de bir yıl gecikmeyle 7 Mart 2008’de yayınlanabildi. 12 Mart sabahı TRT 2’de İstiklâl Marşı’nın yazıldığı yerde, Taceddin Dergâhında okunmasına ilişkin bir program dikkatimi çekti. ......

Akepe Diyarbakır adayı Kutbettin Arzu: "Dağda zamanında pkk'lı akrabam vardı şu anda Cezaevinde örgütün sorumlusu düzeyinde akrabalarım var...."

"Ahmet Kaya yaşasaydı AK Parti'ye oy verirdi. Ahmet Kaya bu demokratikleşme sürecine, barış sürecine oy verebilecek bir insan. Niye gitti? Kürtçe bir şarkı söyledi, diye."

"Baydemir ilişkilerimiz eskidir. Ben ticaret odası başkanıyken o da İnsan Hakları Derneği genel başkan yardımcısıydı. Benim Osman Baydemir ile ilgili, Kürtlük ile ilgili hiçbir farklılığım yok. Benim DTP tabanı, AKP tabanı ya da şu tabanı, bu tabanı diye bir ayrımım yok. Osman Baydemir’in kendisi aday olmasa bana oy verebilirdi." ......